Otizm engel değildir. Günümüzde bir çok ebeveynin çocukları otistik doğmaktadır. Otizm bir engellilik durumu değildir. Normal insanlarda bulunan 46 kromozom otistik çocuklarda 47'dir. Otizm diğer adıyla down sendromu bilişsel düzeyde de bir engellilik ihtiva etmez. Sadece yaşıtlarına oranla daha zor öğrenirler. Normal çocukların bir defada anladıkları bir şeyi otizmli çocuklar bir kaç seferde öğrenebilirler. Ancak doğru bir eğitimle mutlaka öğrenirler.
Hayata bakışları ve algılayışları farklıdır. Normal çocukların ilgi duydukları şeylere bazen hiç ilgi duymayabilir ya da onlardan farklı düşünürler. Daha çok kendi dünyalarında yaşarlar. Konuşmaları oldukça kısa ve nettir. Fazla sözcük kullanma ihtiyacı duymazlar. Duyguları en saf haliyle yaşarlar, herkesten çok sevgi dolu ve iyimserdirler.
Psikon Kurumsal Psikoloji Ve Terapi Merkezi olarak bizler otizmli çocuk sahibi anne ve babaların ne yapmaları gerektiği ile alakalı bir çok eğitim vermekteyiz. Bunun yanında anne ve babalara da psikolojik olarak destek olmaktayız. Otizm bir engel değildir, doğru yöntem ve uygulamalarla otizmli çocuğun birey olması sağlanabilir.
Okul reddi bir çok çocukta sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur. Hatta hemen hemen bütün çocuklar okul hayatlarının başlarında okula gitmek istemezler. Bunun ortaya çıkmasındaki en önemli nedenlerden biri çocuğun evde fazlasıyla özgür ve güzel zaman geçirmesidir. Farklı bir ortam, yaşıtlarıyla dolu koca bir sınıf ve kurallar onu korkutabilir. Dolayısıyla okul onun evdeki rahatını kaçırmıştır. Bu durumda çocuk okula gitmeyi reddeder ve önceden olduğu gibi tüm gününü evde keyif dolu geçirmek ister.
Okulu reddeden çocukların okulla ilgili korku ve endişeleri dinlenmeli ve bu endişelerin gerçeği yansıtmadığını aslında çok daha farklı ve güzel olduğunun uygun bir dille anlatılması bu davranışın giderilmesinde yardımcı olacaktır. Ancak tüm girişimlere rağmen çocuk okulu istemiyorsa bir uzmandan yardım almakta son derece fayda vardır. Durum sanılandan çok daha derin ve karmaşık olabilir. Bize başvuran anne ve babaların farkında olmadıkları bir çok şey çocuğun bilinçaltında yer edinmiş ve çocuk bazen güvensizlik bazen de çeşitli korkular yaşadığı için okulu reddetmektedir.
Konuşma bozukluğu denilince ilk aklımıza gelen şey kekemeliktir. Ancak bir çok konuşma bozukluğu mevcuttur. Harf söyleyememe, hızlı ve bozuk konuşma gibi bir çok konuşma bozukluğu çeşiti vardır. Kekemelik genellikle başlangıcından altı aya kadar kendiliğinden geçebilen bir konuşma bozukluğudur. Ancak altı ay içerisinde geçmediği takdirde bir uzmandan yardım almak gerekir.
Harf söyleyememe bozukluğu ise çocuğun harfleri doğru bir şekilde çıkaramamasından kaynaklanan bir sorundur. Harfleri çıkarmak için ağzın, dudakların, dilin ve dişlerin koordinasyonu gereklidir. Bunlardan birinin ya da bir kaçının doğru şekilde kullanılamaması artikülasyon yani harf söyleyememe problemini meydana getirir. Böyle bir durumda bir uzman yardım alınması gerekmektedir. Çeşitli teknikler kullanılarak yapılan terapilerle bu bozukluk giderilmektedir.
Hızlı ve bozuk konuşma bozukluğu, kişinin çok hızlı konuşmasından kaynaklanan ve seslerin düzgün çıkartılamaması, kelimeleri yutme ve heceleri kesme gibi durumların oluşturduğu bir bozukluktur. Genellikle anne ve babanın bu şekilde konuşmasından dolayı çocuk da konuşmayı bu şekilde şekillendirektedir. Ancak bu tamamı için geçerli değildir. Bu bozukluğun giderilmesi için uzman öncelikle çocuğun ne kadar hızlı konuştuğunu farketmesini sağlar. Normal konuşmanın nasıl olması gerektiğini süre tutarak ve ses kaydı alarak karşılaştırma yolu ile çocuğun konuşma sırasındaki hızını görmesini sağlar ve çeşitli tekniklerle konuşmayı olması gerektiği hıza kavuşturur.
Tv ve oyun bağımlılığı gerçeği her geçen gün hayatlarımıza daha fazla sirayet etmektedir. Çocuklarımız giderek artan teknolojinin büyüsüne kapılmakta ve birer teknoloji bağımlısı haline gelmektedir. Bu durum biz ebeveynler için de geçerlidir. Hangimiz sevdiğimiz televizyon programını veya dizileri izlemeden rahat edebiliyoruz ? Artık evlerimizde hiç bir sahneyi ve dakikayı kaçırmamak için oturma odamızda, salonda, yatak odasında ve mutfakta televizyon olmasının başka ne gibi bir nedeni olabilir ? Banyoda ve tuvalette bile elimizde telefon veya tablet olmadığında rahat edememizin sizce sebebi ne ?
Biz ebeveynler bile kendimizi bu denli kaptırmışken teknolojiye çocuklarımızdan şikayet etmeye hakkımız yok. Çocuklarımızın teknoloji bağımlısı olmasının en büyük sebebi biz anne babaların da farkında olmasak bile teknoloji bağımlısı olmamızdır. Eğer çocuklarımızla teknolojiden daha eğlenceli vakit geçiremiyorsak ve onlara vakit ayırmıyorsak her istedikleri anda hizmet etmeye hazır teknoloji çocuklarımızı kendilerine bağlamaktadır.
Çocuklarımızın teknoloji bağımlısı olmasını istemiyorsak öncelikle kendimizi düzeltmeli ve ondan sonra çocuklarımızdan şikayet etmeliyiz. Bizler ders çalışmak zorunda değiliz belki ama aslında onlardan çok daha büyük sorumluluklarımız var. Onlar ders çalışmıyorsa, derslerinden zayıf alıyorsa biz de çocuk yetiştirmekten ve anne baba olmaktan sınıfta kalıyoruz. Çocuklarımıza söylediğimiz benim çalışmam gereken derslerim yok bahanesi kendimizi kandırmaktan başka bir şey değil. Bizim ders çalışmaktan çok daha büyük görevlerimiz var ve teknoloji bağımlılığımız yüzünden biz bu görevlerimizi ihmal ediyoruz.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite birbirleriyle ilintili olsa da farklı iki kavramdır. Bir çocuk hiperaktif olabilirken dikkat eksikliği de vardır diyebiliriz. Ancak dikkat eksikliği olan bir çocuk hiperaktif olmayabilir. Bu iki sorun bir çok kişide birlikte görünürken, az da olsa yalnızca birini yaşayanlar da vardır.
Dikkat eksikliği hiperaktiviteden farklı olarak kendine özgü yönleri olan bir sorundur. Dikkat eksikliği olan çocuklar belli bir süre dikkatini sürdürmekte sorun yaşar. Söylenilenleri anlamada ve uygulamada zorluk çeker. Sürekli eşyalarını kaybedebilir ve unutkandır. Yoğun dikkat isteyen şeyleri yapmaktan nefret eder. Yaptığı şeylerde de detayları önemsemez ce sürekli olarak yanlış yapar.
Hiperaktivite ise dikkat eksikliğinden davranış biçimleri yönüyle oldukça farklı bir sorundur. Hiperaktif çocuklar siniz bozucu derecesinde hareketlilerdir. Hiperaktif insanlar çocukluklarında yaramazlık kavramına yeni bir boyut kazandırırken yetişkinliklerinde ise hiç bir şekilde yerlerinde duramazlar. Çok konuşurlar, karşısındakinin sözünü sürekli olarak keserler. İyi bir dinleyici olamazlar. Beklemeye tahammülleri yoktur. Banka ve alışveriş gibi sıra beklemek gerektiren yerlerde asla duramazlar.
Psikon Kurumsal Psikoloji Ve Terapi Merkezi olarak bizler dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaşayan çocukların bu sorunun üstesinden gelebilmeleri için bilişsel-davranışsal terapi, dikkat artırma eğitimi gibi yöntemlerle sorunun olumsuz etkilerini hızlı bir şekilde en aza indirmekteyiz.
Ülkemiz eğitim sistemi sınavlar üzerine kurulmuş bir sistemdir. Bu sistemde öğrenciler hem birbirleriyle hem de kendileri ile mücade verirler. Birbirleriyle olan mücadeleleri sınava çalışmakla giderilmektedir. Ancak kendileri ile olan mücadeleleri oldukça çetrefilli ve adeta bir labirentin içinde çıkışı bulmak gibidir.
Öğrenciler gerek aile gerek tanıdıklar dolayısıyla kendisi ile ilgili algıları sürekli olarak dert edinir. Yeterince başarılı olamamak, başarısız olunduğunda başkalarının kendisi hakkında ne düşünecekleri ve neler söyleyecekleri sınav kaygısının en büyük nedenidir. Bu süreçte anne ve baba öğrencinin her ne olursa olsun yanında olmalı ve yanında olacaklarını da sürekli belirtmelidirler. Çocuğun elinden geleni yaptığı sürece belirli bir plan ve bu plana uygun çalışma ile başarısız olmasının imkansız olduğu olabildiğince anlatılmalı ve yetersiz olduğu derslere daha çok ağırlık vererek kendine güveninin gelmesi sağlanmalıdır.
Tüm bunlar yapıldığı halde sınav kaygısı halen geçmemişse ve bu kaygı büyük sorunlara yol açıyor ve başarı gelmiyorsa bu kaygının altında bir çok neden yatıyor olabilir. Örneğin özgüven problemi olan bir çocuk ne yapılırsa yapılsın sınav kaygısı özgüven problemi çözülmeden geçmeyecektir. Bu yalnızca tek bir nedendir. Bu nedenler çok daha karmaşık ve farklı olabilir. Eğer yapılanlar sonuçsuz kalıyorsa çocuğun bilinçaltında geçmişten gelen sorunların çözülmesi gerekmektedir. Bu durumda mutlaka bir uzmandan yardım alınması gerekmektedir.
Günümüzde toplumsal ve ahlaki yapının değişimiyle birlikte boşanmalar da sürekli olarak artmaktadır. Boşanma süreci her iki taraf için oldukça yıpratıcı olabilirken çocuk için tümüyle yıkıcı bir durumdur. Anne ve babası boşanan çocukların evli anne ve babaya sahip çocuklara göre daha çok sorunlarının olduğu istatissel olarak kanıtlanmış bir gerçektir. Boşanma sürecinde eşler birbirleri ile olan problemlerine o kadar çok kafa yormaktadırlar ki çocuklarının durumunu ve gelecekte ortaya çıkabilecek sorunları yeterince önemsememekte ya da öngörememektedirler. Her ne olursa olsun boşanma süreci eğer çocuk varsa mutlaka kontrollü ve uzmanlar eşliğinde yürütülmesi gereken bir süreçtir.
Boşanmış ailelerin çocukları, eğitim, psikolojik, sosyal, ekonomik ve davranış bozuklukları gibi bir çok problemi hayatları boyunca yaşamaktadırlar. Bu problemlerin ortaya çıkmaması ve hayatları boyunca bir çok problemi olan bireylere dönüşmeden önce mutlaka müdahale edilmesi gerekmektedir. Gerek çocuklarında gerek yetişkin olup kendi hayatlarında ve kendi evliliklerinde travmalarla dolu bir hayat sürmemeleri için boşanma sürecinin başında gerekli önlemlerin alınması ve nasıl bir yol izlenilmesi gerektiğini uzmanlar eşliğinde belirlemek gerekmektedir.
Ergenlik dönemi bir çok aile için kabus gibi geçen yıllar olarak nitelendirilirken bir çok ailede de oldukça sorunsuz geçmektedir. Ergenlik çağına giren çocuklar bedensel, ruhsal ve psikolojik açıdan köklü değişiklikler yaşarlar. Bu değişikliklerin yaratmış olduğu duygu karmaşası ve benlik kaygısı çocuğun ruhsal açıdan çalkantılarla dolu bir süreç geçirmesine neden olmaktadır. Ergenlik dönemi hem çocuk hem de ebevenler için oldukça sıkıntılı geçen bir kaç yıldan ibaret olsa da çocuğun geleceğinin şekillenmesinde oldukça büyük rol oynar.
Ergenlik döneminde insan çocukluktan çıkar ve birey olmaya başlar. Çocuklukta yaptığı davranışlar birden çok saçma ve utandırıcı gelmeye başlar. Ailenin de bu süreçte yetişkinliğe adım atan çocuklarına halen çocukmuş gibi davranması ergenlik çağındaki kişinin sinirlenmesine, kendisini yeterince anlamamalarıyla alakalı şikayet etmesine yol açar. Çocukluk döneminin bittiği ve artık yetişkinliğe doğru adım atan birey bedensel ve fizyolojik açıdan da farklılıklar yaşar. Vücudu değişen, boyu uzayan, sesi kalınlaşan, sivilceyle dolan yüze sahip bir genç bu değişimlere ayak uydurmaya ve kendi kendine bu durumun utanılacak bir şey olduğunu düşünmesiyle sorunlarını çok daha büyütmeye başlar. Hormonal açıdan da vücudu onu sürekli farklı duygu durumuna sokacak şekilde değişim gösterir. Hormonal dengesizlik bazen çok mutluyken bazen birden sinirlenen veya üzülen bir kişiye dönüştürür ve bu dönüşüm çok kısa sürelerde oluşur.
Diğer yandan artık kendisini bir genç olarak değil yetişkin bir birey olarak görmeye başlar. Çocukluğundan çıkmış bir birey gençlik dönemini çok fazla önemsemez ve artık yetişkin olduğunu öne sürerek sınırsız özgürlük istemeye başlar. Kendine göre o artık annesi ve babası gibi bir yetişkindir. Bu yüzden davranışlarını yetişkin gibi olmaya zorlarken düşünceleri ve mantığı halen bir yetişkin olamayan genç bu dönemde oldukça fazla hata yapar. Bu dönemde yapılan hatalar her ne kadar tecrübe olsa da bazen yapılan büyük hatalar yaşamlarında çok ciddi sonuçlara neden olmaktadır.
Bu dönemi sağlıklı ve huzurlu bir şekilde atlatmak için ergenlik dönemindeki gencin hayatını, karakterini, geleceğini inşa etmesini yalnızca kendisine bırakmak ya da sürekli kontrol altında tutmaya çalışmak yanlıştır. Aile, evlatlarının artık çocuk olmadığının bilincinde olmalı ancak henüz yetişkin de olmadığını ve dolayısıyla hatalar yapabileceğini gence de anlatmalıdır. Bu süreçte sürekli birlikte hareket etmeleri gerektiğini, kendi kararlarını kendisinin verebileceğini ancak hayatı ve geleceği ile ilgili önemli kararların yetişkin de olsa hiç bir insanın tek başına veremeyeceğini gencin anlayacağı şekilde anlatmak gerekmektedir.
Tüm bunlar yapıldığı halde yine de bu dönem çok zor ve problemli geçebilmektedir. Bunun en büyük sebebi anne ve babanın doğru bildiği yanlışları yapması ya da gencin kendi karakter özellikleridir. Bu durumda bu dönemi olabildiğince sakin ve doğru şekilde atlatmak için mutlaka uzman bir kişiden yardım alınması oldukça önemlidir.